Eski Yunan tarihçilerinin “Mesopotamia” diye adlandırdıkları “ırmaklar arasındaki ülke” anlamına gelen, kültürün doğduğu topraklar, uygarlığın beşiği, uygarlığımızı borçlu olduğumuz kadim tarihi ile Mezopotamya ve bu tarihe asırlardır gözcülük yapan kavimlerin kentidir Mardin. Bu kavimlerin bıraktıkları miraslardan biri hiç şüphesiz zanaatlardır. Babadan oğula, ustadan çırağa el değiştiren bu miras, kadim kent Mardin’de XX. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Bu verimli ve bereketli topraklarda yetişen çeşitli ürünler, asırlar boyu bu coğrafyada yaşayan kavimler için bir yaşam kaynağı ve damak tadı oluşmasını sağlamıştır. Bu husus doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün coğrafya için geçerlidir. Bu coğrafyadaki bütün zanaatların gelişmesi ve çoğalmasını sağlayan Mezopotamya’nın katkısı inkâr edilemez. Nitekim Davut Selim markasının doğduğu XX. yüzyılın başındaki Mardin şehrinin sosyal, ekonomik ve idari verileri iyi sayılabilecek bir durumdadır.
Bu tarihlerde Mardin, Diyar-ı Bekr vilayetine bağlı bir sancaktır. Vilayetin 1901 yılında yayımladığı salnamede (idari ve iktisadi yıllık), yetişen ürünlerin bir kısmı şu şekilde gösterilmiştir (kıyye veya okka olarak verilen rakamlar günümüzde kilograma çevrilmiştir).
Buğday 1600 ton,Tütün 120 ton,Pirinç 100 ton,Arpa 700 ton,Pamuk 150 ton,Zeytin 200 ton,Nohut, Mercimek 350 ton,Mahlep 370 ton
Susam 900 ton,Bıttım (yabani fıstık) 490 ton,Kayısı 425 ton ,Badem 50 ton olduğu belirtilmektedir. Bu tarihlerde birçok zanaatın mevcut olduğu, bunların başlıcalarının leblebicilik, helvacılık, kuyumculuk, terzilik, dericilik, taş işçiliği, ayakkabıcılık, dokumacılık, marangozluk, çömlekçilik, palancılık, keçecilik vs. olduğundan bahsedilmektedir. Bu zanaatlar Müslümanlar ve gayrimüslimler tarafından icra edilmekteydi ve bütün zanaat dallarında
en iyisini ve en güzelini yapmak için ustalar adeta bir yarış halindeydi